*(Bu yazımın tarafımca seslendirilmiş hali ,sayfa sonundadır.)
Yine sıkıntılı bir gece, yine evin içinde sessizlik.
Ali yalnız başına evin içinde dolaşmaya başladı. Önce biricik kızının odasına girdi. Yerde ki oyuncaklarına baktı. Yatağının üzerindeki yastığını alıp kokladı.Kızının kokusunu içine çekti.Daha sonra,oturma odasına geçti ve koltuğa oturup düşünmeye başladı. Eşi ile yaşadığı kaçıncı kırgınlık kaçıncı küslüktü. Artık bu küs kalmaları haftalarca sürebiliyordu. Aynı evin içinde iki yabancı gibiydiler.
Oysaki ne güzel başlamıştı bu birliktelik. Ali , Mine’yi lisede görüp aşık olmuştu.Onu gördüğü ilk an , Mine’nin saf temiz pırıl pırıl yüzüne bakmaktan gözlerini alamamıştı.Kimdi bu kız,nereden çıktı? Ben daha önce niye görmedim? diye düşünürken,arkadaşı Emir, onun düşüncesini okumuşçasına başladı anlatmaya."Mine'ye bakıyorsun değil mi?Yeni taşındılar İzmir’den.Artık bu okulda okuyacak,evleri de bize çok yakın , biz de geçen gün tanıştık.Hadi gel sizi tanıştırayım" dedi.
Ali bir an terettüd etti.Bu güne kadar mahcubiyetinden ve içine kapanıklığından ötürü kızlar ile konuşmaktan çekinmiş hatta kaçınmıştı.Konuştuğu zamanlarda herhalde şimdi yine yüzüm kıpkırmızı olmuştur diye düşünürdü.Ama bu sefer başka idi.Yüzü kızarsa da,mahcubiyeti tavana vursa da Mine ile tanışmalı ve bu güzelliğe biraz daha yakın olmalı idi.
Emir'in de yardımı ile tanıştılar.Mine'de başlangıçta bu arkadaşlığa çekingen davransa da , Ali'yi tanıdıkça o da sevmeye başlamıştı.O kadar güzel arkadaşlıkları oldu ki.Bu güzel arkadaşlık liseden sonra üniversitede de devam etti.
Mezun olduktan sonra askerliğin bitmesini bile beklemeden evlendiler.Yıllardır süren bu güzel birlikteliklerini kızları Buket'in doğumu ile daha da perçinlemişlerdi.Ta ki son 1 yıla kadar.1 yıldır Ali, kendinde anlayamadığı bir değişimin içine girmişti.Her şeye çabuk sinirleniyor ve karşılıklı konuşma yoluna girmeden hemen içine kapanıyordu.Kırgınlığının beden dili ile ifade edip,sanki bunların sorumlusu Mine'ymiş gibi de onunla bazen haftalarca konuşmuyordu.Mine'de ben bir şey yapmadım ki kendi küstü, diyerek kocasının üzerine gitmiyor ve onun gelip,özür dilemesini barışmasını bekliyordu.Annesinin hep dediği gibi onun da inadı tutmuştu.
Şiddetli tartışmalar ve sonucunda küslükler başlamıştı.Son 1 aydır aynı ev içinde 2 yabancı gibiydiler.Lise yıllarından bu yana tutkulu bir aşk yaşayan,şimdi aynı yastığa baş koymuş iki sevgili, birbirleri ile selamı sabahı da kesmişlerdi.
Tamam eşlerin bazı nedenlere bağlı olarak zaman zaman birbirine kırılıp kısa bir süre konuşmak istememesinin de doğal iletişimin bir parçası olduğunu her ikisi de kabul ediyordu ama sık sık küsmeleri ve küskünlüklerin uzun sürmesi soğukluğa, çözülmeden biriken sorunların gittikçe büyümesine yol açıyordu.
İşte bu gece de Mine kızını da alıp , kız kardeşine geceyi geçirmeye gitmişti. Ali sessiz evde biraz daha dolaşıp geçen sene babalar gününde eşi ve kızın aldığı baba koltuğuna oturarak başını yasladı ve gözlerini kapadı;
Rahmetli babaannesinin dedikleri aklına geldi"Yavrucuğum, sakın eşin ile uzun süre küs durmayın. Evlilikte zaman zaman sorunlar yaşanabilir. İyi niyetli olur ve uzun dargınlıklardan kaçınırsanız zamanla birbirinizi daha iyi tanırsınız. Evliliğiniz rayına oturur.Dargınlıklarınız da yaz yağmuru gibi kısa süreli ve geçici olsun.Birbirinizin hep olumsuz yönlerini düşünmek yerine , olumlu yönlerini düşünün.” derdi banannesi.
Sonra televizyonu açtı , açar açmaz ekrana gelen kanalda William Shakespare'in Kral Lear oyunundan bir parça ile karşılaştı;
"Hatırlıyor musun Cordelia?Çok eskiden Üç günden fazla küs olmak günahtır derdin.Ya üç gün geçmedi aradan ya da sen bana küsmedin"
Sonra başka bir kanalı çevirdi.Dini bir kanaldı ve şu hadis onu karşıladı:
"Bir müminin diğer bir mümine üç günden fazla küsmesi helal olmaz.Üzerinden üç gün geçince ona koşup selam versin.Selam alınırsa her ikisine de sevap yazılır.Yok selam alınmaz ise günah selamı almayanda kalmış olur" sonra Hz Mevlana’nın bir sözün ekrana geldi. “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın”
Ali daha sonra başka bir kanalı çevirdi. Oda ne bu seferde Farika TEYMUR adında Uzman bir psikolog evlilikte eşler arasında yaşanan dargınlıklar ile ilgili öğütler veriyordu. Bu kadar tesadüf bir arada olabilir mi diye düşünüp psikoloğun dediklerine kulak verdi;
Evlilikte problemlerin aşılması için eşinizle iletişimi kesmeyin.
Bir geceyi bile konuşmadan geçirmeyin. Zira uzaklık, uzaklığı getirir.
Eşinizle konuşmama, değer vermeme ve yok sayma olarak algılanabilir. Bu da öfkeye ve gerginliğin artmasına yol açar.
Eşinizi yorumsuz dinleyerek anlamaya çalışın.
Uygun zemin ve zamanlarda eşinizin güzel özelliklerini takdir edin.
Öz eleştiri yapın, anlaşmazlığa yol açan hatalarınızı kabul edin.
Küçük sorunları büyüterek devleştirmeyin.
Sorunların hepsini sıralamak yerine en önemlisini ifade edin.
Bazı sorunların çözümünü zamana bırakmak doğru olabilir.
Ama devam eden problemler için yeni çözüm yolları araştırın ve bir çözüm planı yapın.
Sorunlar karşısında eşlerin zaman zaman fedakarlık yapması gerekebilir. Ama bu fedakarlık hep tek taraflı olmamalıdır.
Bu ne ya diye düşündü televizyonda hangi kanalı çevirse,evlilikte dargınlık ile ilgili söylemler ile karşılaşıyordu.
Kapattı televizyonu ve gazetenin ekini eline aldı.Çevirdiği sayfada bir şiir vardı Kemal KÜÇÜKTEKİN'in yazdığı,okumaya başladı.
Sen bana toz kondurmazken,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Ben senin üzerine titrerken,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Evimiz gömüldü sessizliğe,
Sen o köşede, ben bu köşede.
Bu gece yattık ayrı yerlerde,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Bu sabah bir günaydını esirgedin,
Çay mı beni içti, ben mi çayı içtim bilemedim.
Ben bu küsme işini sevmedim,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Niye küstük hiç bilmiyorum.
Suç bende ise, özür diliyorum.
Ben senin üzülmeni istemiyorum.
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Hiç ara vermeyelim sevgimize,
Gel yine oturalım diz dize.
Neşe gelsin o güzel yüzüne,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Küsmek güzel olsaydı, alırdı sevginin yerini.
Acıdan başka ne verebilir ki.
Yaşayalım doya doya sevgimizi.
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Sen bana ben sana hiç kıyamazken,
Bu hayatı dolu dolu yaşamak varken,
Birbirimizi bu kadar çok severken,
Küsmek bize hiç yakışmadı.
Çevirdi başka bir sayfayı, orda da Yazar Mustafa ULUSOY bir yazısın da ,
Eşlerin bazen ellerinde olmadan birbirlerine ters laflar edip kalp kırabildiklerinden ve önemli olanın özür dileyip kavgayı küslüğü bitirmek olduğundan bahsedip küsme sırasında yaşanan soğuk savaşın enerjisini eşlerin nereden aldığını bilemediğinden bahsediyordu.
Ali gazetede ki bu satırları okurken,çalan telefon sesi ile irkildi.Hemen açtı telefonu
- Merhaba ben Dr.Ertürk.Mine hanımı aramıştım.
- Mine şu anda burada değil.Ben eşiyim.Size nasıl yardımcı olabilirim?
- Bakın beyefendi. Mine hanım geçtiğimiz hafta hastanemize gelip bazı testler yaptırmıştı.Sonuçlar az önce elimize ulaştı.Kusura bakmayın lafı uzatmadan gerçeği size söylemek durumundayım.Ne yazık ki testlerin sonucu kötü çıktı.Vücudunda çok ender görülen ve çok çabuk yayılan bir virüs var.Acil müdahale edilmez ve önlem alınmaz ise eşinizi kaybedebilirsiniz.
Mineyi kaybetmek mi? Mineyi kaybetmek. Ali bu söz üzerine oraya yığılıverdi. gözünü açtığında, kan ter içinde kalmıştı.Koltuktan doğrulurken , aman Allah’ım bir rüya imiş,çok şükür bir rüya imiş diye haykırdı.
Dün geceyi düşünmeye başladı.O kadar küslük ve dargınlık neticesinde Eşi ve kızı evi terk ettikten sonra , oturma odasındaki Baba koltuğuna yığılıp kalmış ve uykuya dalmıştı.
Demek ki sonraki gördüklerimin hepsi bir rüya imiş dedi. Bu gördükleri bir rüya idi ama Ali'ye çok şeyi öğretmiş , anlatmıştı.
Saat sabahın 9’unu gösteriyordu,hemen çıkıp koşarak Mine’ye gitmek ve ondan özür dilemek istiyordu.Bu düşüncelerle kendini Mine'nin kız kardeşinin evinin önünde buldu.Heyecanla zile bastı.Kapıyı Mine açtı ve açar açmaz da Ali'ye sarılarak
- Aşkım dedi Mine.Dün gece öyle huzursuz uyudum ki.Çok kötü rüyalar gördüm.Ailecek araba kazası geçiriyorduk sonra sonra of sonrasını hatırlamak bile istemiyorum.Ama neyse ki bir rüya imiş
- Minem dedi Ali.
-Ben de çok ibretlik rüyalar gördüm.Bu gördüğüm rüyadan da çok dersler çıkardım.Ne olur beni affet.Karşılıklı konuşmak yerine senin ile haftalarca küs kaldığım için affet dedi sarılarak.
- Ben de inadım için senden özür diliyorum Ali.Sana yaklaşmak yerine bende sana cephe aldım.
Buket ise kapı sesine uyanmış ve annesi ile babasının sarılmalarını sevinç göz yaşları içinde izliyordu.
Neyse ki bu iki insanı bir gecede gördükleri rüyalar kendilerine getirmişti. ERKOÇ’ un amatörce yazdığı bu hikayeciği okuyan dargınları da,belki biraz olsun kendine getirir.Ne dersiniz?
Levent bey, bu çocukların suçu ne başlıklı yazınızdaki gibi bu yazınızda inanılmaz güzel olmuş. Hikayeyi oluştururken kullandığınız dil, vurgu ve kurgu gerçekten de harika. Bu hikayenizde de ne yalan söyliyim etkilenmedim değil. Duygusal moda aldı beni adeta. Etkileyici ve akıcı bir üslubla yazmışsınız. Eminim diğer okuyucularda benimle aynı duygu ve düşünceleri okuduktan sonra hissedeceklerdir. Küs kalmanın uzun bir zamana yayılmadan bir an önce son verilmesi elbetteki her iki taraf içinde en uygun ve en hayırlı olanıdır. Sinirler daha fazla yıpranmadan, keşkelerin daha fazla dudaklardan çıkmadan, pişmanlıkların söylemleri daha fazla ortaya çıkmadan buna son verilmesi ilişkinin sağlam temellerinin yıpranmamasına aksine daha da güçlenmesine yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu yazıyı bizlerle paylaştığınız içinde ayrıca teşekkür ediyorum. Diğer hikayenizi sabırsızlıkla bekliyorum..Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilAsıl bana şevk veren,moral kazandıran,motive eden bu güzel dilekleriniz için, ben size çok teşekkür ediyorum.
SilAyrıca bloğunuzdaki güzel karalamalarınızın da devamını diliyorum.
Selam ve muhabbetle...
Siz mi bu hikayeleri yazıyorsunuz.. Cidden çok güzel ve anlamlı olmuş, tebrik eder başarılarınızın
YanıtlaSildevamını dilerim. Ayrıca dünden bu yana bloğuma yazdığınız teselli dolu yorumlarınız için teşekkür ederim. Rabbim sizden ebeden razı olsun.
Selam ve dua ile..
Evet Hanımefendi.Amatörce kendim yazdığım hikayelerimden bu da. Güzel dilekleriniz için teşekkür ediyorum.
SilYüce Yaratıcımız ELMUGİS (Darda kalanların yardımına koşan.Darda bırakmayan.
Sıkıntıyı gideren,üzüntüyü yok eden)ismi ile , hepimizin yar ve yardımcısı olsun.
Çok beğendim hem okudum hem de dinledim,Levent bey gönlünüze sağlık diyorum!Dinlemenin avantajı şu oldu ki,bir yandan resim yapıp,bir yandan da anlatılanları yaşayabildim kafamın içinde:)
YanıtlaSilKi radyoyla büyümüş bir kuşağın mensubuyum,belki bu sesli blog,görme sorunu ya da başka derdi olmayan ,sadece okumaya ısınamamamış olan insanların da işine yarayacaktır diye düşünüyorum.
Hikaye oldukça manidardı.Keşke evlilikte tüm anlaşmazlıklar böyle tatlıya bağlansaydı dedim içimden,hali hazırda boşanmış 8 kuzenim varken,bu gibi örneklerle biz bekarların günden güne içi kararırken,ilaç gibi geldi,umut verdi bu güzel son korkularıma bir nebze de olsa.İnsan hayattayken çözmeli her sorunu konuşarak,ben de bugün okudum ki,bir mübarek zatın öğüdünü:"dünyadayken sorunları halledin,hesabınızı ahirete bırakmayın,helalleşin,anlaşın"diyordu."zira oranın hesabı dünyaya benzemez,alacaklı gibi gider,borçlu çıkarsınız,deyin ki,sen haklısın"zor bir nasihat oldukça acı bir reçete egolarımız için..ama imkansız değil.
Merhaba Nalan Hanım
YanıtlaSilBloğuma hoş geldiniz sefalar getirdiniz.Amatörce yazdığım bu hikayeciği; Okuyan dargınları belki biraz olsun kendine getirir ümidi ile yazdım.
Sağlıklı olduklarında,bu hayatı sevgi ile muhabbetle yaşamayıp,didişerek yıllarını harcayan çiftler ; Biri vefat edip ayrıldığında bu sefer dövünüp duruyor,o güzel yıllarımızı boşa harcamışız dyerek.
Hz Mevlana ne güzel söylemiş; “Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın”
Sevgi ile kalın.